Yıl 1997… Küçük bir anadol kamyonet, büyük bir hayal ve yoğrulan ilk çiğ köfte tepsisi… İşte, bugün dev bir markaya dönüşen bu yolculuk, Ahmet usta ve oğlu Fatih bey'in hikayesi tam da burada başladı. O dönemde çiğ köfte, evlerde yapılan geleneksel bir lezzetti. Hazır satışı hiç yoktu. Ancak onlar, bu lezzeti herkese ulaştırmayı kafasına koymuşlardı.
Başlangıçta herkes şüpheyle yaklaştı. “Çiğ köfte dükkânda mı satılır?” diyenler oldu. Ama onlar, inancından vazgeçmedi. Usta elleriyle yoğurduğu çiğ köfteyi tattırdıkça, müşterileri çoğaldı. Önce mahallenin, sonra şehrin en çok konuşulan lezzeti oldu. İnsanlar artık çiğ köfteyi sadece evlerinde değil, bu dükkânda da yiyordu.
Zamanla iş büyüdü, küçük seyyar olarak başlayan araba yetmez oldu. Önce yine Avcılar’da bir dükkana geçtiler. Sonrasında ise yeni şubeler… Böylece Çiğ köfte artık sadece bir sokak lezzeti değil, profesyonel bir sektör haline geliyordu. Onlar, çiğ köfteyi standartlara uygun, hijyenik koşullarda üreten ve geniş kitlelere sunan ilk isim oldular
Geleneksel tarife sadık kalarak lezzetten asla ödün vermeyerek ve markalarını ülkenin dört bir yanına taşıdılar.
Bugün, 30 yıl önce atılan o cesur adımın sonucu olarak yüzlerce şubesiyle milyonlarca insana ulaşan bir marka var. Ama değişmeyen tek şey, ilk günkü tutku ve kalite… Çünkü gerçek başarı, sadece büyümek değil, başladığın noktadaki samimiyeti ve emeği koruyabilmektir.
Bu marka, bir çiğköftecinin hayaliyle başladı. Ama artık bir ülkenin lezzet mirası haline geldi. İşte, 30 yılın ardından anlatılan hikâye tam olarak bu!
Bugünlerde herkes sahiplenmiş olsa bile, hep söylediğimiz gibi Bilen bilir...